20 Mart 2014 Perşembe

Çanakkale mi Şehit, Şehit mi Çanakkale?

Ey tarihin en büyük destanını yazanlar!
Ey şerefinin ölçüsü tarihin ufuklarına sığmayan kahramanlar!
Ey yüreği avucunda, kefeni sırtında olanlar... 
Ey er oğlu er, yiğit oğlu yiğitler. 
Allah ve Resulünün övdüğü makama Çanakkale tepelerinden yükselenler... 

Size binlerce kez selam... 
Bu vatan uğruna kahramanca dövüşüp, kan verendiniz, can verendiniz... Aslan gibi kükreyip, mertçesine haykırdınız. Zafer ümidi ve ışığının bir parıltısı bile görülmeden akın akın ölüme koştunuz. Günün en kahpe, en zalim silahlarına, göğsünüzden, alnınızdan hedef oldunuz. Parça parça et olup dağlara tepelere yağdınız. Adsız, sansız, isimsiz, toprağın kara bağrını gülistan ettiniz. Çağın en büyük kahramanları olmayı hak ettiniz. Kan deryasında al al gül olup, bittiniz. Ölerek yaşadınız, fedayı can ederek harimi ismetimizi, korunması gereken yerimizi korudunuz. Bin yıllık tarihin, akışını durdurmak isteyen ehli salibe karşı, yenilmez, yıkılmaz bir kale oldunuz.  

Ey Çanakkale’yi geçilmez kılan, düşmanın hayallerini kursağında koyanlar.
Ey toprağın koynuna gülerek girenler... 
Ey tarihin çarkını geri döndürmek isteyenleri, tarih çarkının mengenesinde boğanlar.  

Sizi kalem yazmaktan, kelam ifadeden acizdir... Tarihin koynuna sığmayan kahramanları, ancak destanlar anlatabilir. Tarihin en büyük destanını siz yazdınız. Süngüleriniz kalem, kanlarınız mürekkep oldu.  

Çanakkale Destanı bu; Haç karşısında Hilal’in şavkıma destanı... 
Şahadet Destanı bu; Allah’a varış destanı...  

İstirahat zamanı, siperinde sardığı sigarayı düşmanına ikram edip, dövüş zamanı tufan oldunuz... Şimşek gibi çakıp, sel gibi bendinizi yırttınız. Ölüm kusan toplara, gemilere göğsünü kal’a yapıp, set çekip, dur! dediniz. Demirden pençenizle, haçlı gücünün boğazını sıkıp, kahru perişan ettiniz. Arıburnu’nda, Seddülbahir’de, Çanakkale’nin bilmem hangi sırtlarında, belki kan denizi, belki kan çukurunda gömülü bulunuyorsunuz. Şimdi Bayrağımızın gölgesinde asude yatmakta; belki de aynı ölümle yine ölmek için hayatı arzularcasına Allah’tan izin dilemektesiniz. 

Ey kefenlerinden kan damlayarak Allah’ a yükselenler!
Ey emdiği sütü, yediği lokmayı, soluduğu nefesi helal ettirenler!
Ey ölüm pazarında can sergileyen canlar, yiğit Mehmedler...

Gözlerimiz semaya çekilen Bayrağa bakar gibi, zaman ötesine, sizlere mıhlı... 
Size özenmemek mümkün mü? 
Bayrak semada, şehit toprağın sinesinde yücelirmiş. Bayrak uğruna, devlet uğruna, yarınlar uğruna, bugününü feda ettiniz. Sizi övmüyoruz. Çünkü övemiyoruz. Sizi öven övmüş, ne güzel de övmüş... En güzel isim, en makbul vasıf sizin: “ÇANAKKALE ŞEHİDİ”siniz! Dünyada tahtınız gönüller, ahirette makamınız şehitler makamı. Sizlere ne mutlu! 

Ey Şehit ve Gazi torunları!
Ey Çanakkale’nin, Milli Mücadele’nin şanlı ahfadı!


Bugün ne olursan ol, ama dünü unutma. Geçmişi unutursan vebalde kalırsın...
Dün, cepheye giderken uzaklardan duyulan kağnıların yürek yakan iniltisini unuttun mu?
Cepheye mermi taşırken yolda donarak şehit olan Şerife bacıların hatırası seni etkilemiyor mu?
Ya bir günlük güvey iken bu Yurdu savunmak için Cepheye koşanların hali...


Elinin kınası kurumadan Mehmed’ini son defa gören üç günlük taze gelin, Ayşeler, Fatmalar...
Bir umut diye gökte kuşlara, yerde rüzgârlara haber soran anaların ahvali seni sarsmıyor mu?
Dünü unutmak mümkün değil. Dünsüz bugün olmaz ki...

Ey Şehitlerin çocukları!
Ey Gazi torunları!

Hele kalbindeki külleri üfle, altında kıpkızıl bir ateşin yandığını göreceksin. Daha derinlere in; tortuları eş hele. Nefes alıp veren, soluyan, fokur fokur kaynayan bir yanardağ bulacaksın. Bu yanardağ senin yumruk kadar kalbinde coşuyor. 

Ey kaderin bir cilvesi olarak bu topraklarda birlikte yaşayanlar!

Üzerinde yaşadığın mirasın manasını anla. Dünü doğru öğren, bugünü doğru yorumla; geleceğe hazırlan.
Ati’nin neşvünema kır çiçekleri bizim gönlümüzde, bizim ülkemizde Türkiyemiz’de açsın. 

Ali Sedat ASLAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder