27 Şubat 2014 Perşembe

ÜMMETİ! ÜMMETİ!

Günlerden Leyle-i Kadr.
Vakit gece.

Ümmet uykuda. Ümmet uyanmayı ve uyandırılmayı bekliyor… Ümmet zulüm ve zulümat içinde boğuluyor. İnsanlığı hayra davet edecekken; hayırlı bir ümmet olmak varken; kendisi şer güçlerden medet umuyor. Hal-i ahvalimiz yürek sızlatıyor. Ümmet-i Resul perişan halde… İslam coğrafyası kan revan içinde. İslam’ın izzeti yerlerde. İslam’ın müntesipleri gaflet ve dalalet uykusunda. İslam’ım ümerası ve uleması ümmete sırtını dönmüş; saltanat denen şeytanın oyuncağı olmuş durumda…
İnsanlık tarihine “İslam Medeniyeti”ni hediye eden bu “ÜMMET” değil miydi? Mekke, Medine, Kudüs, Bağdat, Şam, Kahire, Endülüs, İstanbul gibi medeniyet merkezleri kuran bu “ÜMMET” değil miydi? Din ile bilimi çatıştırmayan, kalple akıl bütünlüğünü koruyan, din, bilim, felsefe, edebiyat, sanat, mimari alanda şaheserler üreten bu “ÜMMET” değil miydi? Kendi ümmet coğrafyasındaki farklı din, mezhep ve ırkların mensuplarına birlikte yaşamanın zenginliğini, adaletini ve güvenliğini İslamiyet namına gösteren bu “ÜMMET” değil miydi? Geçmişi böyle iken ne oldu da bu “ÜMMET” paramparça oldu? Ne oldu da bu “ÜMMET” aklını kullanamaz; kalbi hissetmez; bilgi ve ekonomik kaynaklarını sömürgelere teslim eder hale geldi? Ne oldu da bu “ÜMMET” kendi içinden adil, liyakatli, cesur ümera ve ulema çıkartamaz oldu?
Eğer yaşadığımız yüzyıl ahir zaman ise, her bir “Allah’ın Kulu”nun ÜMMET olma farziyetini acilen yerine getirmesi gerekmez mi? Allah’ın salih, sadık, muttaki kullarından kimler bu “ÜMMET”in kıyamet kopmadan kıyama, ayağa kaldırılmaya, dirilişine olan hasretine son verecek? Kimler? Bu gidişe, bu inişe, bu aşağılanmaya, bu sömürüye, bu zulme, bu kan gölüne dönen coğrafyamızın tecavüzkârlarına kimler “dur” diyecek?

Ey Ümmet-i Merhume!
Uyan…  Uyanma vakti bu zaman. Yetimlerimizin, öksüzlerimizin sayısı yüz binleri bulmuş iken hiçbir mazeret bizi Hak katında kurtaramayacaktır. Dünyada da ukbada da hesabı çetin geçenlerden olmamız mukadder… Allah da resulü de bizi affetmez. Başta Filistin, Irak, Suriye, Somali, Doğu Türkistan, Mısır’daki kardeşlerimiz olmak üzere ölüm, yoksulluk ve açlıkla hesaplaşırken Evlad-ı Fatihanın da verecek hesabı yok mudur? Çetin günler bekler bizi. O günler daha gelmemiş iken derneği ve vakfı ile, partisi ve sendikası ile,  cemaati ve tarikatı ile, sünnisi ve şiisi ile, tüm etnik zenginlik ve farklılıklarımız ile BİR VE TEK ÜMMET olmaktan başka YOLUMUZ ve ÇAREMİZ kalmamıştır. Yol göstermesi için Kur’an bize yeter. Örnek almak için Hatemü’l-Enbiya Muhammed (as) bize yeter. Din olarak İslam bize yeter. Ümmet olmak için kardeşliğimiz bize yeter…

Ümmet baş ister, yeniden dirilebilmek, kendine gelebilmek için… Ümmet baş ister, zulme karşı dik durabilmek, dur diyebilmek için... Ümmet baş ister, Peygamberinin yoluna girebilmek, rotayı düzeltebilmek için… Ümmet tek olmak ister, tüm unsurlarıyla varlığını sürdürebilmek için. Ümmet tek olmak ister, insanlık âlemindeki hak ettiği yeri alabilmek için. Ümmet tek olmak ister, emniyet ve adaleti yeryüzüne yayabilmek için.

Hayatını “Ümmeti, Ümmeti” (Ümmetim) diyerek geçirmiş, ümmetine çok düşkün bir peygambere sahip iken; elimizde mucizü’l-beyan olan Kur’an var iken; yüreğimizde iman, hayatımızda salih amel var iken(?) Allah’ın nusreti yakındır. Zafer inananlarındır. Tarih tanıktır bu gerçeğe. Sorun bizim (insan, toplum ve millet olarak) coğrafyamızın “Ümmet Gerçeği”nin neresinde olduğumuz. İçinde miyiz, dışında mıyız?

Kadir Gecesi-2013
Ali Sedat ASLAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder